Dünyanın en büyük ekonomilerinden biri olan Almanya, dijitalleşme konusunda tam bir paradoks yaşıyor. Teknolojiye yön veren bu ülke, konu ödemeye gelince inatla kredi kartlarından kaçıyor ve “nakit kraldır” (Bargeld ist König) mottosuna sarılıyor. Peki bu “nefretin” arkasında ne var? Almanların neden hâlâ cüzdanları euro banknotlarıyla dolu ve kredi kartı yerine neden “EC-Karte” dedikleri bir sistemi tercih ettiklerini açıklıyoruz.
Türkiye’de bir kafeye oturduğunuzda masaya gelen ilk şey pos cihazıdır. ABD’de ise kasiyerler nakit para gördüğünde uzaylı görmüş gibi şaşırır. Ancak rotanızı Berlin’e, Münih’e ya da herhangi bir Alman kasabasına çevirdiğinizde manzara tamamen değişir. “Kredi kartı geçerli mi?” sorusuna karşılık alacağınız “Maalesef, sadece nakit ya da EC-Karte” yanıtı, turistler için klasik bir ilk şok anıdır. Peki ama neden? Teknoloji üreten, sanayisi durmayan bu insanlar, neden hâlâ 1990’ların ödeme yöntemlerine bu kadar bağlı?
Bu durumun tek bir cevabı yok. Cevap; tarihsel travmalarda, kültürel kodlarda, dilde ve hatta mahremiyet algısında gizli. Almanlar için “borçlanmak”, ekonomik bir terimden çok daha fazlası; neredeyse ahlaki bir sorun. Kredi kartını, yani “sahip olmadığın parayı harcamayı” reddetmelerinin altında yatan temel felsefe de tam olarak bu. Gelin Almanların cüzdanlarının derinliklerine inip, bu nakit sevgisinin kökenlerine bakalım.
“Schuld” (borç) ve “Schuld” (suçluluk): Borçlanmanın kültürel reddi

Bu işin temeli dilde başlıyor. Almancada “borç” anlamına gelen “Schulden” kelimesinin kökü, “suçluluk” veya “kabahat” anlamına gelen “Schuld” ile aynıdır. Bu dilsel bağlantı, Alman kültüründe borçlanmanın nasıl algılandığını net bir şekilde özetliyor: Borçlu olmak, aynı zamanda “suçlu” veya “kusurlu” olmakla eşdeğer görülüyor. Bu, “harcamadan önce kazan” veya “ayağını yorganına göre uzat” felsefesinin çok ötesinde bir durum.
Özellikle 1920’lerde yaşanan Weimar Cumhuriyeti dönemindeki hiperenflasyon travması, paranın bir gecede değersizleştiği anılar, Almanların hafızasına kazınmış durumda. Bu travma, “biriktirme” ve “tasarruf etme” eylemini ulusal bir erdem hâline getirmiş. Kredi kartı ise bu erdemin tam zıttı; yani “biriktirmeden harcama” anlamına geliyor ve bu, kültürel olarak hoş karşılanmıyor.
“Büyük Birader” korkusu: Nakit, gizlilik demektir

Almanya’da gizlilik ve veri koruması (Datenschutz) her şeyden önemlidir. Doğu Almanya’daki Stasi rejiminin gözetleme geçmişi, insanların kişisel verileri konusunda aşırı hassas olmasına yol açmış durumda. Onlara göre kredi kartı kullandığınızda arkanızda dijital bir iz bırakırsınız: Ne aldınız, nerede aldınız, ne zaman aldınız… Bankalar ve teknoloji şirketleri bu verileri ticari amaçlarla kullanabilir.
İşte nakit tam bu noktada devreye giriyor. Nakit, anonimdir. Bir Alman için nakitle ödeme yapmak, “Büyük Birader”e nerede ne yaptığının hesabını vermemek demektir. Bu, finansal bir özgürlük ve mahremiyet beyanıdır. Almanların Google Haritalar’da evlerini bulanıklaştırma oranının yüksek olmasıyla nakit kullanma oranlarının yüksek olması aynı kültürel hassasiyetten besleniyor.
Kredi kartı değil, “Girocard” (EC-Karte): Almanların gerçek silahı

Peki Almanlar hiç mi kart kullanmıyor? Elbette kullanıyorlar. Ancak kullandıkları şey, bizim anladığımız anlamda bir “kredi kartı” değil. Onların tercihi Girocard. Eski ve daha yaygın adıyla EC-Karte (Electronic Cash). Bugün 100 milyondan fazla Girocard’ın dolaşımda olduğu tahmin ediliyor.
Kredi kartı ile EC-Karte ile arasındaki fark ise çok önemli:
- Kredi Kartı: Bankanın size verdiği borçla harcama yaparsınız. Ay sonunda bu borcu ödersiniz.
- Girocard: Bu bir banka kartıdır. Harcama yaptığınız anda para, doğrudan banka hesabınızdan çekilir.
Yani Almanlar, “borç para” ile değil, “hesaplarındaki mevcut para” ile ödeme yapmayı tercih ediyor. Bu sistem hem tüketiciye hem de satıcıya yarıyor. Çünkü işletmeler için Girocard işlem ücretleri, kredi kartı komisyonlarından çok daha düşüktür. Bu yüzden de birçok küçük işletme, restoran ve fırın, yüksek komisyonlar nedeniyle hâlâ kredi kartı kabul etmemekte direniyor.
Peki Almanya, ödemeler de hiç mi dijitalleşmiyor?

Özellikle pandemi ve çevrimiçi alışverişin yükselişi, Almanları bile dijital ödemelere ve kredi kartlarına zorlamaya başladı. Genç nesil, eski nesle göre kart kullanımına daha sıcak bakıyor. Apple Pay, Google Pay ve özellikle PayPal gibi sistemler popülerlik kazanıyor.
Ancak “nakit sevgisi” o kadar köklü ki Almanya’nın tamamen nakitsiz bir topluma dönüşmesi yakın gelecekte pek mümkün görünmüyor. Almanlar için cüzdanda en az 100 Euro nakit taşımak (ki bu Avrupa ortalamasının çok üzerindedir), bir kontrol ve güvenlik hissidir. Borçlanmayı “suç” olarak gören, gizliliğine bu kadar önem veren bir kültürü, kredi kartı şirketlerinin puan ve mil vaatleriyle ikna etmesi pek de kolay değil.
Peki siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Almanların bu “borç korkusu” ve “gizlilik takıntısı” sizce mantıklı mı, yoksa dijital çağın gerisinde kalmak mı? Konuyla ilgili yorumlarınızı bekliyoruz…
