Otomobil devleri, elektrikli otomobil hedeflerini peş peşe erteliyor. “İçten yanmalı motorlar bitti” denen furyada işler neden tersine döndü? Elektrikli otomobillere geçiş neden yavaşladı ve pazarın yüzde 100’ünü neden hiç alamayabilir? Sektördeki ‘U’ dönüşünü inceliyoruz.
Daha dün gibi hatırlıyoruz. 2020’lerin başı, otomotiv dünyası için tam bir “elektrik devrimi” sarhoşluğuyla geçiyordu. Volkswagen milyarlarca euro’yu ID serisine yatırıyor, Mercedes-Benz “sadece elektrikli” stratejisini açıklıyor ve neredeyse her üretici, 2030 veya 2035 itibarıyla içten yanmalı motorlar için net bir ölüm tarihi belirliyordu. O günlerde “Hibrit mi? O ara çözüm, yakında biter” deniyordu.
Ancak takvimler 2025’in sonuna yaklaşırken, o büyük elektrikli balonu sönmeye başladı. Pazardaki talep, üreticilerin arz ettiği o devasa kapasiteyi karşılamadı. Kârlılıklar düştü, stoklar birikti ve o “geri dönüşü yok” denen yolda ani “U” dönüşleri başladı. Peki ne oldu da o büyük devrim, daha başlamadan teklemeye başladı?
Devlerin “U” dönüşü: Hedefler neden erteleniyor?

Bu yavaşlamanın en net sinyalleri, bizzat “devrim” sözünü veren en büyüklerden geldi. Örneğin, Mercedes-Benz, 2030 yılına kadar tamamen elektrikli olma hedefini resmen rafa kaldırdı. Şirket, yaptığı son yatırımcı sunumlarında, talebin yeterli olmaması nedeniyle içten yanmalı ve hibrit motorların üretiminin 2030’ların çok ötesine uzanacağını açıkça belirtti.
Benzer bir geri adım Amerika’dan da geldi. Ford, F-150 Lightning gibi iddialı modellerine rağmen elektrikli araç yatırımını milyarlarca dolar azalttı ve odağını kârlı gördüğü hibrit modellere kaydırdı. GM, elektrikli kamyonet planlarını yavaşlattı. Bu “U” dönüşlerinin ortak bir sebebi var: Yüksek maliyetler, düşük kârlılık ve en önemlisi, Çinli markaların (BYD, MG vb.) fiyat rekabetine Avrupa ve ABD’li üreticilerin cevap verememesi.
Pazar neden tıkandı? İşte elektrikli arabaların önündeki 3 büyük engel

Üreticiler ne kadar zorlarsa zorlasın, tüketici tarafında aşılamayan temel sorunlar var. İlk olarak, EV’ler hâlâ çok pahalı. Batarya maliyetleri beklenen hızda düşmedi ve teşvikler azaldıkça, elektrikli araba almak ekonomik olarak “mantıksız” hâle gelmeye başladı. En önemlisi ise altyapı. Unutulan bir gerçek var: Herkes müstakil, garajlı bir evde yaşamıyor. Şehirlerde, apartmanlarda yaşayan milyonlarca insan için şarj altyapısı tam bir kaosa dönmüş durumda.
İkinci büyük sorun ise “kullanışlılık”. Evet, şehir içinde EV’ler harika. Ama menzil kaygısı hâlâ bitmedi. Özellikle kış aylarında yüzde 30 ile yüzde 40 arasında düşen menziller, uzun yolda şarj istasyonu arama veya dolu istasyonda sıra bekleme stresi, tüketicinin bu teknolojiye tam olarak güvenmesini engelliyor. Ticari kullanım, ağır yük çekme veya zorlu arazi koşulları için içten yanmalı motorların pratikliğine henüz yaklaşamadılar bile.
Gelecek elektrikte değilse nerede?

Bu kaostan kârlı çıkan bir dev var: Toyota. Yıllarca “elektrikli devrime direniyor” diye eleştirilen Japon üretici, inatla geliştirdiği hibrit (HEV) ve şarj edilebilir hibrit (PHEV) teknolojileriyle rekor satışlara ulaştı. Pazar, Toyota’nın haklı olduğunu gösterdi: Tüketici ne tam elektrikli ne de tam benzinli istiyordu; ikisinin de avantajını sunan “ara çözümü” yani hibriti tercih etti.
Sonuç olarak; evet, elektrikli otomobiller hayatımızın önemli bir parçası olacak. Özellikle şehir içi kullanımda payları artacak. Ancak pazarın yüzde 100’ünün elektrikliye dönmesi fikri, en azından mevcut batarya teknolojisi ve altyapı varken bir hayalden ibaret. İçten yanmalı motorlar ölmedi; sadece evrim geçiriyor. Onları ya Toyota gibi verimli hibrit sistemlerin içinde ya da Porsche’nin öncülük ettiği e-yakıt gibi çözümlerle daha uzun yıllar aramızda görmeye devam edeceğiz.
